İstanbul Şehir Tiyatroları Shakespeare’in en tanınmış eseri olan Romeo ve Juliet’i bu ay Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde seyirciyle buluşturuyor.
Romeo ve Juliet kimseye yabancı olmayan klasik aşk kahramanları olmalarına rağmen, wikipedia‘nın da dediği gibi “Basit olarak aşkı anlattığını söyleyemeyiz, aileleri düşman, engellere rağmen vazgeçmeyen imkansız aşk diye ifade etmek daha doğru olur. Çünkü oyunun ana konusu en yalın haliyle, aşk ölümü bile göze alır şeklinde özetlenir.”
Bütün zorluklarına rağmen bu oyunu karlı bir mart günü izlemek de hikayenin keyfini arttırmadı değil. Kar taneleri düştükçe üstüme, aklıma geldi duyduğum replikler:
Ah, Romeo, Romeo!
Neden Romeo’sun sen?
İnkar et babanı, adını yadsı!
Yapamazsan, yemin et sevdiğine,
Vazgeçeyim Capulet olmaktan ben.
Benim düşmanım olan adındır yalnızca
Sen sensin, Montague olmasan da.
Hem Montague nedir ki?
Ne eli bir erkeğin,
Ne ayağı ne kolu, ne yüzü ne de başka bir parçası.
N’olur başka bir ad bul kendine.
Adın ne değeri var? Şu gülün adı değişse bile
Kokmaz mı aynı güzellikte?
Romeo’nun da adı Romeo olmasaydı,
Kusursuzluğundan hiç bir şey kaybolmazdı.
Romeo, bırak, at bu adı senin parçan olmayan
Bu ada karşılık al bütün varlığımı.
Kemal Başar’ ın yönetmiş olduğu bu oyunda Romeo’ yu daha önce de Kabare’ de büyük bir beğeni ile izlediğimiz Mert Turak canlandırırken gördüğüm en hareketli Juliet’e ise Ece Özdikici hayat veriyor.
420 yıllık bir eser olduğu tahmin edilen bu oyunu bu gün hala konuşabildiğimize göre Shakespeare ölümsüz sıfatını hak eden nadir isimlerden biri. Ama Romeo ve Juilet’in aşkı ne kadar gerçekçi onu bilemiyorum…